• Nombre de visites :
  • 2653
  • 5/4/2012
  • Date :

Mevlana’ya Göre

İnsanların birarada Yaşayabilmesinin Sırları -2

mevlana’ya göre insanların birarada yaşayabilmesinin sırları

Materyalist düşünce ve yaşamın esareti altında insanı, insanlığı unutan dünya insanları onun yüzyıllar öncesinde beyan ettiği fikirlerle kendine gelmekte, insan olduğunun, eşref-i mahlûkât olarak yaratılış gayesinin ve kendi içsel değerlerin varlığını kavramakta.

Ekonomik ve iletişim birliktelikleri sebebiyle küreselleşen dünya yaşamı içerisinde birbirleriyle bir arada yaşamak zorunda olan dünya insanları, daha kendisiyle, çevresindekilerle; aynı milletten, hattâ aynı dinden olmalarına rağmen yan yana bulundukları insanlarla barış içerisinde bir arada yaşamayı beceremezken çeşitli sıfatları nedeniyle kendinden farklı gördüğü dünya insanlarıyla nasıl yaşam sürebilecek?

İşte bu sorular ve çözümlenmesi zor gibi görünen bu problem için Mevlâna’nın başta Mesnevî’si olmak üzere eserlerinde teşbihlerle verdiği örnekler ve mesajlar bize ışık tutmakta; belki de Mevlâna’nın niçin hâlâ güncel olduğu ve tarih sayfaları arasında kaybolmadığının da bir cevabı olmaktadır. Çünkü Mevlâna’nın tüm eserlerinde farklı benzetme ve örneklemelerle sunulan çok farklı konuların mutlaka bir şekilde insana dayandırıldığı, merkez olarak insanın, insanlığın alındığı gerçeğiyle insan olduğu sürece de bu fikirlerin yok olmayacağı bir gerçektir. Ayrıca her ne kadar İsevilikten, Musevilikten; hattâ semâî olmayan diğer dinlerden ve peygamberlerinden bahsetse, örnekler verse de  Kur’ân-ı Kerîm ve Hadis-i Şerifler başta olmak üzere İslâmiyet’in ana kaynaklarından beslenen Mevlâna’nın düşünce dünyası[1] son din merkezli olduğu için sağlam bir temele de oturmaktadır.

Mevlâna’yı güncel ve evrensel kılan öğretileri

Tarih boyunca dini ve tasavvufi literatür çerçevesinde incelenip araştırılan Mevlâna’nın eserleri bugün insanlığın özlem duyduğu barış ve hoşgörü eksenindeki çalışmalarla sunuluyor insanlara. Öyle ya tek bir dünya var ve bu dünyada yaşayan çeşitli din ve ırklara mensup insanlar; bir arada aynı yerkürede nefes alıp-vermek zorunda olan insanlar.

Çağlar boyunca barış içerisinde, hoşgörülü ve dostça bir arada yaşamayı beceremeyen, bu konuda çağdaş fikirler üretemeyen günümüz insanları işte bundan dolayı yüzyıllar öncesindeki sessiz çığlığı duyabilmek için çaba sarf ediyor. Bunu başarabilmek için aslında öyle çok uzaklara gitmeye de gerek yok Mevlâna düşüncesine göre. Önce insan kendini keşfedecek; “ben kimim, bende hangi unsurlar var, ne yapıyorum, ne işe yarıyorum, ölüp de Allah’ın huzuruna varınca bunun hesabını nasıl vereceğim?”‌[2] sorularını soracak kendine. Ancak bunları sorgulayınca içindeki gerçek cevheri bulacak; Mevlâna’nın deyimiyle içindeki Firavun’u yok edip Musa’sını keşfedecek,[3] yaratılmışların en şereflisi olduğunun bilincinde olacak ve atlas bir kumaş olduğunun farkına varıp kendi değerini anlayacak.[4] Bu aşamadan sonra ise bütün insanların bir insandan geldiğini ve aynı Yaratıcının “ruhundan üfürdüğü”‌ bir varlık olarak onlarla aynı cevheri taşıdığını bilecek.


[1] Mevlâna’nın “Ben yaşadığım müddetçe Kur’ân’ın kölesi; Hz. Muhammed’in yolunun tozuyum...”‌ beyitleriyle başlayan rubaisi bu konuda söylenebilecek en güzel örneklerden biridir. Bu rubainin tamamı için bkz. Külliyât-ı Dîvân-ı Şems, nşr.: Bedî‘üzzamân Furûzânfer, I-II c., Tahran, 1374 hş./1995 (IV. Baskı), II, 1387, Rubai: 1331.

[2] Mesnevî, çev. Veled İzbudak, I-VI c., MEB Yay., III. Baskı, İstanbul, 1995, III, 2654

[3] Mesnevî, III, 1253

[4] Mesnevî, III,1001

Mevlana’ya Göre İnsanların birarada Yaşayabilmesinin Sırları -1

MEVLANANIN VASİYETİ

Kötü huy diken gibidir

Dostun gülü

Mesnevi’de ölümün güzelliği

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)